Fususul Hikem'in Sırları
Şit
Hakk, zatının mutlaklığı açısından herhangi bir şeyin başlangıcı ve kaynağı olarak nitelenemez. Nitekim akledilen mertebelerin ilki, tüm belirmeleri birleştiren ortaya çıkışın mertebesidir. Bu ilk belirme, ahadiyet'i cem özelliğindedir ve bu, Adem'in yalnızca kendisinin sureti (ve timsali) olduğu hakiki insanın (Muhammedi hakikat) mertebesidir. Öyleyse, bu ilk mertebeden sonra gelen mertebenin “feyiz vericilik” ve “yaratmayı gerektirmek” ile nitelenen başlangıç mertebesi olması gerekmiştir. Çünkü Rahmani nefes, -herhangi bir seçim ve belirleme yapmaksızın- kendisini kabul eden ve kendisi ile gözüken hakikatler üzerine yayılan Varlık'dır.
Kökeni itibariyle “Şit”, Allah'ın ikramı demektir. Onla ilişkilendirilen nefes ise nefesin yayılarak feyiz vermesi anlamına gelir. Bu feyiz, kaynağı ve kökeni açısından dikkate alındığında nedensiz ve birdir. Bu yüzden de o, “zati ikram” olarak isimlendirilir. Çünkü zatının gerektirmesi sayesinde Hakk'dan çıkmıştır ve kendisi dışında bir sebebi yoktur.
Bu ikram, -yalnız “ikram” oluşu açısından değil de- kabiliyetlerde suretinin çoğalması, gözükmesi ve onlara göre çeşitlenmesi açısından dikkate alınırsa, “isimlere ait ikram” olarak isimlendirilir. Ancak bu yine zati ikram içinde kabul edilir, çünkü çoğalma, gözükme ve çeşitlenme -ikramın kendisinde değil- kabiliyetlerde gerçekleşmiştir.
Dairesel hüküm, mana ve sıfat açısından olduğu gibi, suret bakımından da geçerlidir. Varlık dairesi insani makamda sona erip, burada son başlangıç ile birleştiğinden, bu bölümde hatmiyet (son olmak) sırrının zikredilmesi şarttır. Çünkü öncesiz ve mutlaklık ifade eden ama bir yandan da çokluğa, çeşitlenmeye ve gözükmeye imkan tanıyan vahdaniyet de bu mertebenin özelliğidir. Hatem (son olan) mertebeler kapsamada kemal derecededirler ve kabiliyetleri sonsuzdur. Hatem olmayan mertebeler ise çeşitli hakikatler ve kabiliyetlerindeki sonluluk/kısıtlılık dolayısıyla ikram miktarını sınırlarlar -ki bu durumda ikram zati, yani mutlak olmaz.
Sur'a üflendiğinde melek ve bazı insanların bayılmamasının sebebi, zati feyizi sürekli olarak kabul eden kabiliyetin kemalidir. Bu özelliğe sahip olan varlık, İsrafil'in üfleme makamının üzerinde bulunur. Çünkü üfleme ancak bu makamın aşağısında olana tesir eder.