Fususul Hikem'in Sırları

İbrahim

İbrahim'e bitişen “müheyyeme” (düşkünlük) hikmeti, perdelerin kalkmayışından meydana gelen ilk dostluk makamıdır. Bunda sabit/değişmez sıfatlar ile belirme önceliği vardır. Nitekim İbrahim, kendi hakikati ile Zat'a sıfat elbiseleri giydirmiştir. Bu yüzden kıyamet günü ilk giyinecek olanın İbrahim olduğu rivayet edilir. Buna göre ilk berzahın açığa çıkması İbrahim'e aittir ve o, tüm zorunluluk hükümlerinin kendisiyle imkan mertebesinde kemale erdiği kişidir. Böylelikle o, varlıktaki tüm hükümleri kabul eder olmuştur. Bunlar onun tamamladığı kelimelerdir -ki o bu kelimelerle insanlara imam olmuştur.

'Teheyyüm' (düşkün davranma) özelliği ise kendisini belirginleştirecek özel bir bölgeye yerleşmemeyi ve sahibinin kendisini sınırlayan belirli bir sıfat ile farklılaşmamasını gerektirir. Hiçbir perdeye imkan tanımayan bu dostluk makamı Resulullah'a (Salat ve Selam üzerine olsun) özeldir.

İlk dostluğun gereği, Zat'ın belirmelerini “sıfatlar” ve/veya “zati kabiliyetler” şeklinde kabul etmektir. Bu kabul ediş, kabul edenin zatının (benliğinin/hakikatinin) gereksinimlerine göre ortaya çıktığı için Hakk'ın kendisinden farklılaşır. Resulullah'ın dostluğunda ise, kabul etme görünen ve gizli sıfatlar arasında gerçekleştiğinden, Hakk'a elbise giydirilmez. Nitekim İbrahim'in "Ben ötenin ötesindeki dostum." dediği rivayet edilir.

Diğer yandan, dostluğa adını veren hüviyetin (şahsiyet) kabul edilmesidir -ki iki dostlukta da kabul edilen, hüviyetten ibaret olan ayn (hakikat) birdir. Hüviyet ile tahakkuk etmek sayesinde hem açık, hem de gizli yön hayat bulur. Hüviyet belirmelerinin ilki ise Batın ismidir, çünkü görünme ancak kendisinden önceki bir gizlilikten sonra meydana gelebilir. Zahir (Görünen) ve Batın (Gizli) arasında berzahta bulunmakla, Resulullah yaratıklar arasında İbrahim'e en çok benzeyen ve onun dinini dirilten kişi olmuştur.

Bu kitapta değinilen ilk mertebe, bütün sıfatları birleştiren uluhiyet mertebesi olmuş ve toplama ve kuşatmada ilk kemal sahibi olan Adem ile ilişkilendirilmiştir. Bunu, oluşun kaynağı olmada önceliği olan zati ve isimsel ikramlar takip etmiştir -ki bunlar çokluğu kabiliyetlere dayandırmakla isimlerde akledilen çokluk düşüncesini ortadan kaldırırlar. Çünkü Hakk açısından emir, kendisinde çokluk olmayan tek bir şeydir. Daha sonra subbuhi ve kuddusi hikmetlerde tenzih sıfatları zikredilmiş ve bunun ardından belirleyici sıfat hükümlerini, bunların mertebelerini açıklamak ve ilk insani mazhardan (İbrahim) bahsetmek şart olmuştur. Çünkü tenzihler hiçbir zaman tam bir bilgi ifade etmediklerinden, ancak belirleyici sıfat hükümleri ile Zat'ı bilmek tamamlanır. İbrahim de, belirleyici ilahi sıfatların hükümlerinin kendisi ile aşikar olduğu ilk ayna ve bunlarla tahalluk eden (ahlaklanan) ilk kimsedir. Resulullah ise bunlarla tahakkuk etmiştir (kendinde gerçekleştirmiştir).

Tahalluk, belirleyici sıfat hükümlerinin tecellisine (ortaya çıkmasına) mazhar olmak için çaba ve gayret göstermekle gerçekleşir. Bu sıfatların hükümleriyle tahalluk eden kimse, onların hükümlerinin yeri ve eserlerinin oklarının hedefidir. Bunlar ile tahakkuk etmek ise ancak zati bir ilişki sayesinde gerçekleşir. Şöyle ki, onlarla tahakkuk edende zati bir resmedilme gerçekleşir ve o, Zat'a ayna olur. Öte yandan tahalluk sahibindeki resmedilme -zati değil- benzerlik açısındandır. Dolayısıyla bu durumda aynalık -gerçek değil- mecazidir.

Sıfat ve isimlerin eserleri ancak Zat aynasından yansıyarak bu sıfat ve isimlerle tahalluk edenlerde ve diğer varlıklarda görünür. Resulullah'ın insanların efendisi olması da buna (ilahi isimlerle tam tahakkuk edişine) dayanır.